Çalışma İlişkilerinin Unsurları

Çalışma İlişkileri Sisteminde 3 Temel Aktör

Çalışma ilişkilerinin unsurları; devlet, sendikalar, işverenler, işçiler ve dernekler çalışma ilişkileri sisteminin doğrudan ve dolaylı etkisi olan kurum ve kuruluşlardır. Temelde çalışma ilişkileri üçlü oluşumu ifade eden bir yapıya sahiptir ve işverenler ve temsilcilerini, işçiler ve temsilcilerini ve devlet yetkilileri gibi uzmanlaşmış üçüncü taraf kurumlarını içerir.

Çalışma İlişkilerinin Unsurları

Çalışma ilişkilerinin unsurları üç temel faktörden oluşmaktadır.

  • İşçi Tarafı: İşçiler ve örgütleri.
  • İşveren Tarafı: İşverenler ve örgütleri.
  • Devlet: Çalışanlardan ve çalışma koşullarından sorumlu devlet kurumlarıdır. Bu aktörlerin konumları, çalışma ilişkilerinin ilk ortaya çıktığı dönemde dünya tarihinde meydana gelen olaylardan, ülkelerin sahip oldukları siyasal yapılardan, ekonomik gelişmeden, sanayileşmeyi yürüten kesimlerin yapılarından etkilenmiştir. Bu etkileşim sonucu olarak, sistemin taraflarını oluşturan aktörlerin rol ve statüleri arasında ilişkinin dinamiği açısından önemli farklılık görülmektedir.

Çalışma ilişkilerindeki önemli amaçlardan biri, sistemi oluşturan her bir aktörün sistem içindeki mevcut yerinin ve rolünün ne olması gerektiği ile ilgilidir. Günümüzde çalışma ilişkileri sisteminin birden çok anlamı ve ifade edilme biçimi vardır. Aslında sistemi meydana getiren ve temel esaslarını belirleyen unsurlar hiçbir zaman değişmemiştir. Bunlar işçi, işveren ve devletin çalışma hayatına ve sosyo-ekonomik alan ilişkin amaçları tarafından belirlenir. Belki zaman içinde bunların rollerinde bir değişme olmuş, fakat sistemi hep bu üçlü meydana getirmiştir. Çalışma ilişkileri sistemi, sosyo-ekonomik ve politik yapının dışında işçi, işveren ve yöneticiler arasındaki ilişki biçimi tarafından belirlenir.

İşçiler ve İşçi Sendikaları

Belirli bir ücret karşılığı, iş sözleşmesine dayanarak çalışanlara işçi denir. Günümüzde kullandığımız işçi kavramı sanayi devrimi ile gündeme gelmiştir. Sanayi devriminin ortaya çıkardığı en önemli değişimlerden biri, Marks’ın “proletarya” dediği işçi sınıfının ortaya çıkışıdır. Yeni düzende oluşan işçi sınıfı, üretici bir özelliğe sahipti ve yeni üretim metotları ile iş yapmakta idi. Ayrıca bu yeni işçilerin çoğunun vasıf seviyesi oldukça yüksekti. Çalışanları destekleme amacının ortaya çıkardığı sendikalar, bireysel çalışma ilişkilerinden doğan güç eşitsizliğini telafi etmek için geliştirilmiştir ve üyelerinin ekonomik ve sosyal çıkarlarını geliştirmeyi amaç edinirler. Kurumsal anlamdaki çalışma ilişkilerinin en önemli tarafı işçi sendikalarıdır. Tarihsel süreç içinde ve farklı ülkelerde değişik sendikacılık anlayışı ortaya çıkmıştır. Bir kısmının faaliyetleri ve amaçları işçinin çalışma bağlantılı hakları ile sınırlı iken, bazı sendikacılık türleri sosyal hareketin bir parçası olarak ortaya çıkmışlardır. Sendikaların örgütlenme modelleri incelendiğinde üye niteliğine ve kapsamına göre farklı modeller söz konusu olmaktadır. Sendikalar üyelerinin çalışma koşulları ile ilgili çıkarlarını korumak ve toplu eylem oluşturabilmek, işçilere kollektif temsil ve kollektif müzakere imkânı sağlamak amacını taşıyan kurumlardır. İşçilerin sendika üyeliğinin nedenleri şöyledir;

  • Ekonomik ihtiyaç
  • İş güvenliği
  • İş sağlığı
  • Sosyal statü
  • İşverenle etkin iletişim
  • Dağıtım
  • İşbirliği

Bütünleşme Sendikalar, başlangıçta ücret ve çalışma koşulları ve işverenle girişilen çıkar mücadelesi üzerine yoğunlaşmıştır. Çalışma ilişkileri açısından sadece meşru değil aynı zamanda zorunlu olan sendikalar, toplumsal ve politik güç olarak varlık kazanmışlardır. Niteliği, statü ve otorite yapıları ile yardımcı kuruluşlar olarak sendikalar çalışma ilişkilerinin direnç oluşturan tarafıdır. Sendikalar işçilerle işverenler arasındaki güç eşitsizliğini ortadan kaldırmak için oluşturulmaya başlanmıştır. Sendikalar önceleri belirli niteliğe sahip çalışanların oluşturduğu ve meslek sendikaları olarak tanımlanan bir yapıdan sonra niteliksiz işçilerinde yer aldığı genel sendikalara doğru bir evrim geçirmişlerdir. Sendikalar çalışma hayatı barışı ve sosyal taraflar arasındaki iletişim açısından faydalıdır. Üyeleri ile işverenler arasında da ilişki ve iletişimi sağlayan unsur olan sendikalar şu amaçlara sahiptir:

  • Elde edilen gelirin paylaşımında iş gücünün payını korumak ve artırmak
  • İşçilerin hak ve çıkarlarını korumak
  • Çalışma koşulları ve kurallarının belirlenmesinde rol alarak, koşulların iyileştirilmesini sağlamak

Görüldüğü gibi sendikalarda üyelerini hak ve çıkarlarının geliştirilmesi ile çalışma koşullarının iyileştirilmesi temel amac olmaktadır. Üyelerinin çıkarları dışında topluma yönelik hedefleri de söz konusudur. Sendikaların bazı önemli sosyal sorumlulukla

  • Endüstriyel anlaşmazlıkların sayısını azaltarak, ulusal entegrasyonu teşvik etmek ve korumak
  • İşçilere kurumsal sosyal sorumluluk duygusunun aktarmak
  • Endüstriyel barışı sağlamak

Çalışma ilişkileri sisteminin ikinci aktörü, işverenler ya da onların örgütleri olan işveren sendikalarıdır. İşveren sendikaları, gerek işlevleri ve gerekse amaçları bakımından kapitalist ya da karma ekonomik sistemler içinde ortaya çıkmış, endüstri toplumlarına özgü kuruluşlardır. Ekonomik ve toplumsal alanda kurulan farklı çıkar örgütleri içinde, işverenler adına çalışma ilişkileri alanında faaliyet göstermek amacıyla kurulmuşlardır. Üyelerinin çıkarlarını işçi sendikaları ve diğer kuruluşlar karşısında korumak amacını taşımaktadırlar. İşveren sendikaları, işçi sendikalarının kurulmasından ve sosyo-ekonomik alanda etkin olmaya başlamasından sonra işçi sendikalarına tepki olarak kurulmuşlardır. İşveren sendikalarının kuruluş gayesi incelendiğinde;

  • İşçi sendikalarının kurulması, etkinlik kazanması ve güçlenmesi
  • Devlet organlarının teşekkülü ve müdahalesi
  • Daha önce kurulmuş olan birliklerinin gelişmesi ihtiyacı
  • Belirli düzey toplu pazarlıklarda sendika vasıtasıyla temsil edilme zorunluluğu

İşveren sendikalarının amaçları da işçi sendikaları gibi üyelerinin çıkarlarını korumak ve geliştirmektir. Bu amaç çerçevesinde farklı işlevler yerine getirmektedirler. Devlet Sanayi Devriminin ilk döneminde devlet “laissez faire” (bırakınız yapsınlar) ideolojisi ile kendini sorumlu görmeyen anlayışa sahip olmuştur. Bu sanayi kapitalizminin ortaya çıkardığı sorunları çözmede yetersiz kalmıştır. Sanayi devrimi sonrasında siyasal iktidarın çalışma ilişkileri alanında ortaya koyduğu tavır, kuramsal açıdan yapılan düzenleme ile belirginlik kazanmıştır. Devletin mevcut yapı içerisindeki konumun devam etseydi işçi-işveren ilişkilerinin daha büyük çatışmayla sonuçlanma ihtimali doğardı. Yeni sosyal sınıfların ortaya çıkması ve çalışma ilişkileri sisteminin karmaşıklaşması devletin üçüncü taraf olarak sisteme katılmasına neden olmuştur. Devlet, bu konuda görevli kuruluşları aracılığıyla önemli rol ifa etme ve müdahalede bulunma zorunluluğu hissetmiştir. Ortaya çıkan bunalım, devletin sıkı bir denetim sistemi oluşturmasını zorunlu kılmıştır. Bunun sonucu olarak, yeni düzenleme yapma ihtiyacı ortaya çıkmış, devlet müdahalesi özellikle mevzuat yoluyla güçlü biçimde kendini hissettirmiştir.

Çalışma ilişkilerinde devlet, işçi ve işverenin yanı sıra üçüncü aktör konumundadır ve yalnız yasal düzenlemelerle değil, ücret, işgücü maliyeti, uyuşmazlıklar gibi çalışma yaşamının tüm sorunlarıyla ilgilenmektedir. Devlet, asgari ücret ve benzer düzenlemeler ile ücret müzakerelerini ayarlamakta, bölgesel ya da sektörel bazda asgari koşulları belirleme yoluyla çalışma ilişkilerinin kural koyucu tarafı olarak yer almaktadır. Devletin çalışma ilişkilerinde ilgilendiği konuların geniş bir yelpazede etkisi vardır. Sadece çalışma koşullarını etkilemek değil, tarafların özellikle de işçi tarafının yer alışını güçlendirici etkiye de sahiptir. İstikrar ve düzenlemenin sağlanması konusuna ne kadar dikkat edilirse edilsin yine de devletin düzen ve istikrar sunucu görevine ihtiyaç duyulur. Sosyal devamlılığı sağlamak üzere toplumsal unsurların nasıl etkilendiği ve düzenlenmesi gerektiği de devletin rolüdür. Devlet ara buluculuk faaliyeti ile sistemin işleyişini kolaylaştırmak gibi tarihsel olarak özgül etki konusunda kurum ve yapılar oluşturmuştur. Devlet ve bürokratik merkezîleşmesi, çalışma ilişkileri açısından belirleyicidir. Devlet çalışma ilişkileri sisteminde şu rolleri yerine getirir:

  • Ara bulucu
  • Kanun Koyucu

İşveren Ara bulucu, kural koyucu ve işletme olarak sistemin aktörü olan devlet, şu işleve sahiptir:

  • İstikrar ve düzen sağlamak
  • Güç dengesinin kurulmasına imkân hazırlamak
  • Tarafların ilişkilerine sistemleştirmek
  • Sistemin işleyişinin zeminini kurmak
  • Sorun çözmek
  • Denge ve uzlaşma sağlamak

Görüldüğü gibi çalışma ilişkilerinin unsurları içinde devletin varlık nedeni ve faaliyetlerinin temel amacı, sistemin sorunsuz olarak devamını sağlamaktır. Devlet, taraflar arasındaki ilişki ve sistemin devamını sağlamak üzere düzenleme ve etkileme yeteneğine sahip olan en güçlü otoritedir. İşveren ve işçi kesimleri arasındaki çıkar çatışmasında dengeleyici bir rol oynarken, uyumlu ve daha işbirlikçi ve elverişli bir ortamın varlığını tesis eder.

 

2013 yılından beri  İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından yetkilendirilmiş Ortak Sağlık Güvenlik Birimi olarak hizmet veriyoruz. 

Efor OSGB istanbul | İş Sağlığı ve Güvenliğiniz Emin Ellerde!…